
Yazacak çok şey var aslında ama neyse... Şimdili sadece; Seni özlüyoruz...
GENETİĞİYLE OYNANMAMIŞ, YAŞADIĞI YERE EN İYİ UYUMU SAĞLAMIŞ VE BİR EKOSİSTEMİN PARÇASI OLAN YEREL VE DOĞAL BİTKİLERİN TOHUMLARINI TOPLAYIN , SAKLAYIN VE EKİM ZAMANI GELDİĞİNDE YENİDEN TOPRAKLA BULUŞTURUN. GDO’LARA İNAT YEREL TOHUMLARINIZI SAHİPLENİN!07 Kasım 2009 Cumartesi 13:00 - 14:30 |
Sevgili Zuzum iki yıldır İngiltere de yaşıyor ve çok uluslu bir arkadaş çevresi var. Onlardan öğrendiği yemeklerini her sene geldiğinde bizim üzerimizde test ediyor. Yılbaşında geldiğinde Çin yemekleri yapmıştı. Bu seferde Hint ve Karayip mutfağından oluşan bir menü vardı.
Yapım aşamasın da hepimizde ne çıkacak önümüze, aç mı kalacağız acaba korkuları taşırken yemeğin sonunda tencerelerin dibini sıyırma derecesine geliyoruz. Dün akşamda öyle oldu. Hepsi çok lezzetliydi ellerine sağlık Zuzucuğum.
Geçen hafta sonu arkadaşlarla beraber Rahmi Koç Müzesine gittik. Çok eğlenceli ve doyurucu bir geziydi, yazmak için sabırsızdım ama anca fırsat buldum. Yoğun bir haftaydı çünkü ofiste. Özellikle çocukları olan arkadaşların çocuklarıyla beraber gitmesini tavsiye ediyorum. Görsel olarak ta teknik bilgiler açısından da çok yararlı bir müze olmuş.
Giriş ücretleri de çok uygun yetişkinler 10 tl çocuklar 5 tl. Bu ücrete küçük bir tren turu da dahil. Deniz altı gezisi ve tekne turu da ayrıca ücretli. Buharlı makinelerden eski otomobillere, faytonlardan bisikletler, uçaklardan trenlere kadar her türlü makine ve araç vardı. Ve hepsi o kadar bakımlı ve temiz durumdaydılar ki sanırsınız fabrikadan yeni çıkmış. Bu bakım işleri için Koç Müzesi’nin bir atölyesi varmış. İlk bölümü gezdikten sonran haliç kenarında ki Halat Restauranta bir kahve molası verdik. Bunun dışında iki kafe birde pub var müzenin içinde. Demlik kafe de fiyatlar daha uygundu bu arada.
Orijinal halleriyle ayakkabıcı, eczane ve saatçi dükkânları. Ayrıca demirci ve oyuncakçı da vardı. Dükkanların hemen arkasında da bir tersane yer alıyor.
Yukarda ki resimlerde denizcilik bölümünden muhteşem detaylar, canlandırmalar ve tekneler vardı.
Rahmi Koç'un özel eşyalarını sergilediği bölümde çok özel birde Atatürk koleksiyonu vardı. Özellikle fotoğraflarla eşleştirilmiş parçalar tüylerimi diken diken etti. Gözlüğü, mendili ve puantiyeli siyah papyonu. Bir sürü resim çektim daha çok şeyler var ama onarı da gidince görürsünüz.
Çok yorulduk ama deydi doğrusu. Caddenin karşısında kalan bölüm, deniz altı ve gemi turuna katılamadık bir kere daha gitmek şart oldu :O) O yorgunluğun üstüne sütlücede birde uykuluk yemeden dönmeyin. Zaten acayip acıkmış oluyorsunuz. Hala biraz haliniz varsa da çay için Pierre Loti ye gide bilirsiniz. Biz evde içmeyi tercih et tik.
Bu hafta sonu çok gezdim çook yoruldum ama sızlanmıyorum çok keyifliydi çünkü. Cumartesi günü annemle kapalı çarşıda dolaştık. Renk cümbüşünden ve parıltıdan başımız döndü. Biryanda rengarenk kumaşlar kandiller bir yanda altın ve pırlanta parıltıları bunları çevreleyen tarihi doku.
Çemberlitaş'tan girip ilk caddeyi baştan sona yürüdükten sonra yemek yemek için Havuzlu restauranta gittik. Yerini sorduk biraz karışık yeri ama iyi bir tarifle rahatça bulduk. Beğendisi meşhurmuş bizde beğendi üstü döner yedik çok lezzetliydi. Atmosfer süperdi tam çarşıya uygun bir restaurant. Yemek yemek için kesin burayı tercih etmelisiniz.
Karnımızı da doyurduktan sonra attık kendimizi çarşının sokaklarına. Halıcılar sokağı bayağı popüler olmuş. Bir çok cafe ve şık dükkanlar açılmış. Ben en son gezdiğimde köşedeki çay ocağı birde cafe vardı sayıları şimdi bayağı artmış. En son olarak ta antikacıların ve gümüşcülerin olduğu bedestende bir tur atıp kahve ve tatlı eşliğinde bira dinlendikten sonra gezimizi sonlandırdık. Yaklaşık 3 saat süren bir geziydi çok eğlenceli ve renkli bir gezi oldu bana eşlik ettiğin için teşekkür ederim anneciğim.
Sophy Robson için tırnakların modacısı desek yanlış olmaz sanırım. Özellikle yukarıdaki tasarımına bayıldım. Kendisi ünlü markaların defileleri ve reklam çekimleri için çalışmalar yapmış. Burdan da çalışmalarını daha rahat takip edebilirsiniz.
Alexander MC Queen spring 2010 defilesinden bazı görüntüler. Ne dersiniz bu adam çılgın dimi:O) Buradan defileyi seyredebilirsiniz.Nefesinizi tutun.
Sevdiğiniz insanlarla güzel bir yemek ve güzel bir muhabbet, bir cumartesi akşamı yapıla bilecek en güzel şeylerden biri. Yaşlarda ilerledikçe gürültüden patırtıdan uzak lezzetli muhabbetler arıyor sanırım beden. Bunun için de çok uygun mekanlardan biri de "Refik". Güzel mezeler fonda anason kokuşu dudaklarda şen kahkahalar. Hep keyiften içelim inşallah :O)
Yerli yabancı o kadar çok blog takip ediyorum ki yoruluyorum bazen. Ama bakmadan da yapamıyorum. Bütün yeni postlara bakmaya kalksam bir gün yetmez yani. Bir de yetmezmiş gibi hergün yenilerini keşfediyorum. Ama çok başarılı işler var takdir ve kıskançlıkla takip ediyoru kendilerini. Sizlerle de bunları paylaşmak isterim. Mesela bugün "Dusty Dress"i paylaşmak istiyorum kendisini bu gün keşfettim. Çok başarılı bir blog buyrun sizde bir göz atın.
Tam bir ay olmuş ben hiç bir şey yazmamışım. İş yoğunluğu, üstüne bayram tatili derken hiç ilgilenmez olmuşum bloğumla. Ama izleyicilerimde çoğalmış. Geldim gördüm mutlu oldum:O)
Cumartesi günü İstanbul Arkeoloji Müzesine gittik. En son güzel sanatlara hazırlanırken gitmiştim. 10 seneden fazla olmuş. Aklım da sadece özel ışıklandırılmış lahitlerin olduğu karanlık oda ve çizim yapmak için gittiğim heykellerin olduğu oda kalmış aklımda. Fazla uzun sürmez oradan da Ayasofya’ya filan gideriz diye düşünmüştüm. Meğer ne yanlış düşünmüşüm 3 saat sürdü Müze turumuz. Arkeoloji Müzesi Ana ve Ek bina olmak üzere iki ayrı binadan oluşmaktadır. Müzeyle ilgili bilgilere burdan ulaşabilirsiniz
Bu gezimiz sırasında çok merak ettiğimiz Marmaray, Metro ve Sultanahmet Kazıların da çıkan eserleri de gördük. "Gün Işığında İstanbul'un 8000 Yılı" adı altında 2007 ağustostan beri sergileniyormuş. İnsan bunları görünce kim bilir daha neler var bu toprağın altında diye düşünmeden edemiyor.
Bu nasıl bir durum bilmiyorum; korktuğum şeylerin sanırım ilk sırasında gelir yılan. Ama aksesuar olarak çok beğeniyorum. Aksesuarlarımın en nadide parçalarından biri aşağıda görmüş olduğunuz yılan formunda eski bir yüzük. Şu sıralar da çok popüler bu tarz aksesuarlar.
Yılan formunun büyüsü birazda yüzlerce yıldır kadınların kollarını ve gerdanlarını süslemesinden sanırım. Hikâyesi ve tarihi olan şeyler beni hep etkilemiştir zaten.
Mayıs 2009 da başlayan ve bir yıl sürecek bir proje bu. Tek bir elbise sizce kaç farklı şekilde giyilebilir. Sürdürülebilen tasarım adına aynı elbiseyi farklı aksesuarlar kullanarak 365 gün giyecekmiş bu abla. Bu projeyle tüketim toplumunun özellikle kadınlar üzerinde uyguladığı “güzel ve farklı” olma baskısını protesto ediyor.
Bu abla bu işi aynı zaman da bir hayır işine dönüştürmüş. Site ye yapılan bağışları yıl sonunda Hindistan’daki çocukların eğitimi için kullanacakmış.
İşlenmemiş taşlardan yapılmış tek taş yüzükler...Benim gibi tek taş klasiğinden hoşlanmayan bayanlara, ufacık bir taşa bu kadar para verilir mi diyen beylere...(Hoş bunlarda çok ucuz sayılmaz ya :O) 90$ ile 400$ arası fiyatları var.)
Çok güzeller ilk fırsatta bende yapmayı deniycem ama hiç kolay gözükmüyorlar.
Türkiye’de 5 kişiden biri naylon poşet yerine alışverişlerinde bez torba kullansa, bir nesil boyunca ülkemiz 31 milyar 46 milyon 400 bin naylon poşetten kurtulacak. Çünkü, bez torba kullanmak, bir kişi için haftada 6, ayda 24, yılda 288, yaşam boyunca ise 22 bin 176 plastik poşeti kullanmamızı engelliyor.
Bugün Dünya Çevre Günü ve 90 ülkede aynı günde yayınlanacak 'Yuva' (Home) belgeseli NTV’nin Yeşil Ekranı’nda... (20.00)http://www.ntvmsnbc.com/id/24970290/ Daha az plastik poşet kullanalım.